25 Ağustos 2011

The Kek


 

Orangette in yazarı Molly Wizenberg’in “A Homemade Life” adlı enfes kitabını okuyorum şu sıra. Bütün tarifler başlarında kısa hikayeler ile sunulmuş. Okuması çok keyifli. Yemeklerin hayatın içindeki yerini ve anılarımızın aslında ne kadar da çoğunun yemekler üzerinden oluştuğunu düşündürtüyor bana.



Kitaptaki ilk tarif babasının patates salatası. Onu henüz denemedim ve dener miyim ona da çok emin değilim çünkü ben de en azından patates salatası söz konusu olunca artık Alman ekolündenim. Oysa Burg, Molly’nin babası, salatasının sosunu patateslere ancak soğudukları zaman karıştırıyor.
İkinci tarif ise beni hemen harekete geçirdi. Okur okumaz markete koşup malzemelerimi tamamladım ve o akşam keki pişirdim. Zaten canım da ne zamandır meyvalı bir kek yemek istiyordu, bahanem oldu.


  

Yanlız tabi aceleme ve oburluğuma yenik düşüp, ilk denemem de keki kalıptan tam soğumadan çıkarmaya kalkınca bir miktar parçalandı. Dolayısıyla da bloğa eklenecek kadar eli yüzü düzgün olmadı. Eh tabi bu da bana iki gün sonra bu keki tekrar yapmak için bahane oldu böylece, şikayetçi değilim.

Efendim, bu tarif Molly’nin annesinden. Kendisi bu keki yapıp sonra bir de dondururmuş üstelik. Çözününce de çok lezzetli olurmuş. Ben denemedim daha doğrusu deneyemedim çünkü biz kekin tamamını yedik. Haftaya henüz hala taze böğürtlen bulunabiliyorken tekrar yapıp bir kısmını dondurucam bakalım sonrasında nasıl oluyormuş.

Bu arada kekin orjinal adı “Blueberry-Raspberry Pound Cake”. Amerikalıların bu pound kek dedikleri olay aslında fransızların “quatre-quart” keki. Bire bir tercümesi ile “dört tane dörtte birlik kısım”. Yani unu, şekeri, yağı ve yumurtayı eşit miktarlarda (250şer gram) koyuyorsunuz. Genel olarak bu malzemelere ek hiç bir aroma, meyva, vs eklenmiyor. Dolayısıyla aslında yaptğımız tam bir pound cake de değil ama adı öyle uygun görülmüş.

 

Kitaptaki tarfite böğürtlen ve frambuaz birlikte kullanılmış. Ben sadece böğürtlen koydum çünkü markette taze frambuaz bulamadım. Bunun dışında ilk yaptığım kekte herhangi bir likör kullanmamıştım ama ikincisinde “creme de cassis” yani frenk üzümü likörü kullandım. İlki benim damak zevkime göre sanki biraz  tatlı olmuştu ikincisi ise gene bana göre mükemmel oldu. Karar sizin.

Malzemeler
2 su bardağı + 8 yemek kaşığı un
1 çay kaşığı kabartma tozu
1/2 çay kaşığı tuz
5 büyük yumurta
1+ 2/3 su bardağı toz şeker
250gr tereyağı, oda sıcaklığında, küp küp kesilmiş
2 yemek kaşığı frenk üzümü likörü (böğürtlen, kiraz veya vişne de kullanılabilir)
2 su bardağı böğürtlen (veya 1 su bardağı böğürtlen ve 1 su bardağı frambuaz)

Yapılışı
Fırını 160C ye ısıtın. Standart bir kek kalıbını içini yağ ve un ile kaplayın. Bir kapta 2 bardak ve 6 kaşık unu, kabartma tozu ve tuzu karıştırın. 
Mutfak robotunda yumurta ve şekeri açık sarı renk alıncaya kadar çırpın (yaklaşık 1 dakika). Tereyağını ve 2 kaşık likörü ilave edin. Bir dakika daha çırpın. Kuru malzemeleri ilave edin. Bu noktada kuru malzemeler iyice karışana kadar çırpın, karışım parlak sarı ve tamamen homojen olmalıdır. Fazla çırpmamaya dikkat etmelisiniz. 
Kalan 2 kaşık un ile böğürtlenleri kapladıktan sonra onları da hazırladığınız karışıma ilave edin. Plastik bir spatula yardımıyla aşağıdan yukarıya doğru katlayarak meyvelerin karışım içinde parçalanmadan dağılmasını sağlayın. 
Fırında yaklaşık 1 saat- 1 saat 15 dakika pişirin. Kekin içine daldırdığınız bir bıçağın ucu kuru çıkıyorsa pişmiş demektir.

Afiyet olsun!!

18 Ağustos 2011

şeftali: yazın en yaz kokan meyvesi ....


   



Maalesef çok çok gecikti bu yazı. Keşke böyle  olmasaydı, keşke hemen oturupta yazabilseydim ama işte yazın son günleri artık ve bu son güneşli günler bitmeden öyle çok şey var ki yapmak istediğim, yazmaya bir türlü fırsat bulamıyorum. Özellikle de şeftali bu kadar bol olunca ne yapsam acaba diye devamlı yemek kitapları karıştırmaktan, internette tariflere bakmaktan ve her yaptığım denemeden sonra hep aklımda başka tariflerin kalmasından dolayı yazı ertelendikçe ertelendi. Hatta durum öyle vahim bir hal aldı ki, şeftalili tariflerin altında epey uzun bir bloğa eklenecekler listesi bile birikti...Kısacası, o oldu bu oldu, ama sonuç şu ki ben haftalardır şeftaliyi aklınıza gelebilicek her şekliyle yedim. Halen de devam etmekteyim.

   
O kadifemsi kabuklara her dokunuşumda bir tanesini alıp hemen musluğun üzerine eğilerek, suları kollarımdan akarken ısırarak yemekten başka birşey düşünemez oluyorum. Zaten itiraf ediyorum, dolaptaki stoğumun büyük bir çoğunluğunuda bu şekilde tükettim. 






















Peki geri kalanıyla neler mi yaptım? Mesela şeftalili ve karamelize kırmızı soğanlı roka salatası, şeftalili bellini, şeftali püreli yoğurtlu dondurma, şeftalili kek.... sırada şeftali marmelatı ve şeftalili pizza düşünüyorum, bakalım...

Bu kadar şeftali nereden geldiğini de merak ediyorsunuzdur diye düşünüyorum. Hemen söyliyeyim; İznik'ten, babamın şeftali ağaçlarından... Ağaçlar artık iyice büyümüşler, giyinip süslenmiş kız çocukları gibi olmuşlar, misler gibi de buram buram şekerli şeftali, yeni kesilmiş ot ve her hafif esintide de ferah bir odunumsu koku yayıyorlar.

Bu seferki tarife gelince, maalesef resmi yok, çünü rokalı şeftali salatasını yapıp teyzemlere barbeküye götürdüm. Orda da resmi çekilemeden tükendi. 

Malzemeler
1 demet roka
2 adet sulu şeftali
1 orta boy kırmızı soğan
2 dilim beyaz peynir
1 tatlı kaşığı bal
2 çorba kaşığı balzamik sirkesi
zeytinyağı
tuz karabiber

Soğanı ince ince dilimledikten sonra, yapışmayan bir tavada kızdırdığınız 2 kaşık zeytinyağında hafifçe kavurun. Balzamik sirkesini ve balı ekleyerek soğanları karamelize edin. Rokayı servis kabınıza koyun. Üzerine kabuklarını soyduğunuz şeftlileri dilimleyin. Beyaz peyniri bir çatal yardımıyla kırarak salatanın üzerine serpiştirin. Soğanlar biraz ılınınca onları da ekleyin. Sos için bir kaşık balzamik sirke, üç kaşık zeytinyağı,  tuz ve karabiberi bir kavanozda sallayarak karıştırarak servis yapmadan hemen önce salataya ilave edin.

Afiyet olsun!

2 Ağustos 2011

yaz makarnası


Sıcak bir yaz akşamı, ocağın başında dikilmeden, bunalmadan, pişirilip 10 dakikada sofraya gelen bir makarna desem size? Malum domateslerde artık nihayet iyice kızarıp tatlandı hem. Lafı fazla uzatmaya da gerek yok aslında...basit. lezzetli. keyifli. hepsi bu!


Çukur bir kaba sabahtan 2 diş sarmısağı ince ince doğrayın üzerine 3-4 kaşık zeytinyağı ekleyin ve üzerini kapatın. Önceden hazırlanmış sarmısaklı zeytinyağınız varsa onu da kullanabilirsiniz. Hatta hatta sabahtan hazırlamasanız da akşam gelince yapıp 1-2 saat bekletseniz bile yeter. 
Domateslerin (3-4 tane) kabuklarını soyup küp küp doğrayın, zeytinyağı ve sarmısakla karıştırın. Tuz-karabibek ekleyin. Fesleğen yapraklarını makasla ince kesin. Bu tarif içinpek fazla ölçü vermiyorum çünkü dilediğiniz kadar hazırlayabilirsiniz. Tek şart, domatesiniz güzel olsun!
Bu hazırladığınız sosu üzerini streç filmle kapatıp 1-2 saat bekletirseniz aromalar birbine daha güzel karışır. 

Makarnanızı paketteki süreye göre haşlayıp süzdükten sonra sıcak makarnayı sosun üzerine boşaltın. Makarna henüz sıcakken, küp küp doğradığınız mozarella peynirni karıştırın. Peynir hafifçe erimeye başlayınca tüm sosu karıştırın. Eğer dayanabilir de hemen yemezseniz, ki itiraf ediyorum biz yedik, bir on dakika sonra bütün lezzetler iyice karışıp oturmuş oluyor ( eh olmadı ikinci tabağa kısmet!)
Bu sefer önce tarifi anlatmış olduk, bare malzeme listesini de şimdi verelim.
Gözde'ye rüzgar gülleri için teşekürler! 


Malzemeler:

3-4 olgun, güzel kırmızı domates
2-3 diş sarımsak
9-10 yaprak fesleğen
zeytinyağı
tuz-karabiber
istediğiniz çeşit makarna (ben kepekli spagetti kullandım)

                             

                             

afiyet olsun!!!