10 Mayıs 2011

Michael Pollan'nın Yemek Kuralları : Eat food. Not too much. Mostly Plants.

Bugün geçen hafta keşfedip kelimenin tam anlamıyla bir çırpıda okuduğum "The Omnivore's Dilemma" ve "Food Rules" adlı kitaplardan bahsetmek istiyorum. Kitapların yazarı olan Michael Pollan Berkeley üniversitesinde gazeticilik bölümünde profesör, aynı zamanda New York Times tarafından "liberal, foodie ve entellektüel" olarak tanımlıyor.  Pollan, kafayı biraz yediklerimizin geldiği yer, kalitesi ve doğanın düzeni ile bozmuş. Yemeğin, yani tüm doğal ve işlenmiş gıda ürünlerinin, masamıza gelene kadar hangi aşamalardan geçtiğini, tohumdan son ürüne kadar ne tarz sanayi proseslerine maruz kaldığını ve tarım sektörünün nasıl bir endüstri ("agribusiness")  haline geldiğini etkileyici ve basit bir dille anlatıyor. Özellikle Amerika'daki yeme alışkanlıklarının ve tüketilen besin maddelerinin değişmesi sonucunda kendi ebeveynlerinden daha kısa yaşam beklentisi olan ilk neslin nasıl ve neden oluştuğuna - ve oluşturulduğuna-  çarpıcı açıklamalar getiriyor.

Maalesef benim bulabildiğim kadarıyla, Food Rules ve In Defence of Food henüz Türkçe'ye çevrilmemiş. Eğer ingilizcesini okumak isterseniz dili oldukça yalın.

Fakat dikkat okuduklarınız kesinlikle hoşunuza gitmeyecek, bu kadarını şimdiden söyleyebilirim.

Pollan'nın yemek kuralları oldukça basit, temel prensibi: "Yemek (yemek olarak tanımlanabilen besinleri) yiyin. Çok fazla yemeyin. Çoğunlukla bitki yiyin." (Eat food. Not too much. Mostly plants).  Bu üç cümlecik kitapların temelini oluşturuyor. Food Rules'da doğru beslenebilmek için hergün yapmamız geren seçimleri çok basit temellere dayandırılarak anlatılıyor. Örneğin kurallarından bazıları:

  • "İçerisinde beşten fazla madde bulunan hazır besinleri almayın", 
  • "Normal bir insanın mutfağında bulunmayan ürünleri içeren besinleri tüketmeyin" (askorbik asit, monosodyum glutamat, stabilizatör???) 
  • "Bir yiyecek tüm dillerde aynı isimle anılıyorsa gerçek yemek değildir (Pringles, Big Mac, vs)" gibi...

"The Omnivore's Dilemma"(Türkçe'ye Pegasus yayınları tarafından Etobur-Otobur İkilemi olarak çevrilmiş) ise yemek endüstrisinin tarladan başlayarak süpermaretlere oradanda soframıza gelene kadar ne tür politikalar izlediğini ve neleri hedeflediğini anlatıyor. Marketten alışveriş yapan herkesin her iki kitaba da sahip olması bence kesinlikle şart. Zaten dediğim gibi kitaplar çok güzel bir dille yazılmışlar ve bir solukta okunuyorlar.

Şiddetle tavsiye olunur!!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder